Sayfalar

11 Nisan 2017 Salı

İncinme Duygusu..Bana ne söylemeye çalışıyorsun?

KALP çakrasını incelerken mutlaka konuşulması gerektiğine inandığım bir duygu var: İNCİNME...

Önce ne olduğunu anlamazsınız.Bir tartışma ya da şahsileşen bir iletişimin içinde bazı kelimeler size dokunur.Otomatikman savunmaya geçersiniz.İçinde bulunduğunuz iletişimi bir şekilde tamamlarsınız.Genellikle de gergin ve saldırgan bir tutumla geçer.

Yavaş yavaş koyar acısı o iletişimin..Zaman geçtikçe ve kendinizle kaldıkça bir ağırlık çökmeye başlar. Taş gibi olursunuz.Dışınız sert ama içinizde volkanlar patlar .Kendinizle bağınız kopar.

Konuşurken kendinizi ezdirmemişsinizdir,evet .Ama zamanla siz kendinizi ezmeye başlarsınız..

İncindiğinizi ilk o an hissedersiniz.

"Ne oldu şimdi?" diye sorarsınız kendinize.

Size söylenen sözlerin ÖZ'ünüze yapılan bir saldırı olduğunu görürsünüz.Sözlerin içinde görünmeyen bir el ve parmaklar sizi işaret ederek "Sen böylesin" demiştir.

DAVRANIŞINIZA değil direkt ÖZ'ünüze yapılmıştır saldırı..Varlığınıza....

O incinmişlik yavaş yavaş yakıcı bir öfkeye bırakır kendini..

Çok kızarsınız o parmağın sahibine.Öyle ki ateş çıkar vücudunuzdan.Kışsa ve yorgan altındaysanız ayaklarınızı dışarıya çıkartırsınız.

Düşünemez hale gelirsiniz..Habire o konuşma anına gider ve söylenenleri tekrar tekrar oynatılan bir film gibi en baştan canlandırırsınız kafanızda..

Hayret edersiniz ! "Nasıl böyle bir şey söyler!" diye..

Sonra derin bir acı duyarsınız"Beni reddetti!"

Sonra kendinize acımasız sözler söyleme döneminiz başlar.Karşınızdakinden daha da ağır sözlerle bir güzel dövmeye başlarsınız ruhunuzu..Her yeriniz kanayıncaya kadar.

Bu dönemde nereye bakarsanız bakın öfkenizi çıkartacak kişiler ve olaylar çıkar karşınıza.Komşunuza kızarsınız,müşterinize çatarsınız,oğlunuza-kardeşinize bağırırsınız,hızlı giden şöföre küfredersiniz,marketteki kasiyer yavaş çalışıyor diye söylenirsiniz...

Her şey üstünüze gelir...

O kadar kan kaybedersiniz ki bir an gelir halsiz kalırsınız.

Artık kendinize saldıracak enerjiniz kalmamıştır.

İşte o an,yani dibe vurduğunuzda yeni bir döngü başlar.

Başınızı yukarı kaldırırsınız ,çevrenizi tekrar fark etmeye başlarsınız ve il olarak sizi inciten kişiyi görürsünüz.Siz de onun canını yakmak istersiniz.

Ama o da ne !Şaşırırsınız.

O da mı korkuyor ne? O da mı kendini anlaşılmamış hissediyor? O da mı incinmiş? Onun da mı ihtiyaçları var ve ben anlayamadım o ihtiyaçları? diye sorarsınız.

Yine bir iç hesaplaşma başlar...

İçinizdeki tüm olumsuz cümleler tüketilmemişse, kendinize saldırı ile devam eder bu hesaplaşmalar."Niye göremedim ?" vs diye kendinize saldırmaya ona saldırmaya devam edersiniz beyninizde..Ta ki o iç sesler olumluya yani kendinize iyi davranana kadar.

Kendinizle pozitif konuşmalar başladığı an bir adım atmaya karar verirsiniz,sakin bir şekilde aslında sevdiğiniz ancak geçici öfke duyduğunuz kişiyle..

Bazen "gurur" devreye girer.."Önce o adım atsın!" der.

Dikkat..Durum böyle ise halen çıkmamış duygu ve cümleler var demektir içinizde..
"
Mevlana ,Gandhi gibi insanların farkı burada işte" diye düşünürsünüz.Onların tepkisi ve sevgi kapasitesi vardı..Modern dünyanın ego dediği ancak NEFS denen varlığı burada terbiye et.Sen de bir ölümlüsün,hakikaten ne önemli bak ve kararını ver...diye konuşursun kendinle.

Bilmene rağmen yapamazsın çoğu zaman..Çünkü böyle düşünmek bile kendine yaptığın ağır bir eleştiridir.

En kolay olanı yani SEVGİYLE içe almayı gerçekleştiremezsin gururundan.

Bu konuda yaptığın her deneme  limitlerini geliştirir.

Ve bir an gelir,KENDİNİ OLDUĞUN GİBİ KABUL EDERSİN.

Kendine,öfkene,incinmişliğine,başkalarını incitme arzuna ŞEFKAT duyarsın.Bu durumu İNSANİ bulursun.Sarıp sarmalarsın kendini,başını okşarsın..

O an bir SEÇİM yaparsın.Tüm bu hissettiğim konularda kendime duyduğum kızgınlığı AFFEDİYORUM ...dersin ve bu seçim sana adım attırır.

O adımla karşındakinin de değiştiğini,zamanla onu da cesaretlendirdiğini fark edersin.O da başka yol bilmiyordur seninle bu güzelliği deneyimleyene kadar.

Kalbin açılır...hissedersin.

Tüm bedenin yumuşar..pamuk gibi olur..

Gördüğün her şey sana anlamlı gelir.Zevk alırsın..Bağlantı kurmak istersin..

Özgürleşirsin..

Kendinle bağlantıda kaldığın her an "benim için bu hayatta ne önemli?" sorusuna cevap verir ve bu cevaba göre deneyi yaşarsın..

Kalp....Bizi birbirimize ve daha üst boyutlara bağlar..

29 Kasım 2016 Salı

Merhamet

Merhaba,
Ne kadar uzun bir zaman oldu değil mi buluşmayalı?
Bunun nedenini merak ediyor musunuz? 
En son 2015 yılının Tenmuz ayında yazmışım.Yani tam 1 yıl 4 ay önce.O zamanlar bir şeylerin yanlış olduğunu çok şiddetli hissediyordum.Seans yapıyor,bir çok "sorunum var" diyen kişiyle çalışıyor,kendim eğitimler alıyor,kitaplar okuyor,A.Ö Sosyoloji'ye devam ediyor yazılar yazıyordum ama tüm bunlar sanki SAHİCİ değildi.,
Siz de yaşadığınız mı bu duyguyu? Yani aslında siz gerçekten istediğinizi sandığınız şeyleri yaparken hiç kendinizi sahte hissettiniz mi?
Korkunç bir boşluk duygusuyla sarsıldım ve yaptığım her şeyi bıraktım.Tüm seansları,okumaları,eğitimleri..
Neler oluyordu benim içimde?.......Sanki eko yapan bir vadide bağırıp soruyordum bu soruyu ?........"Kimse var mı? Neler oluyor orda?".........Derin bir sessizlik....
Sonra kendimi dışarıdan izlemeye başladım..Ne olmuştu da ben bu noktaya gelmiştim ?
Cevap ararken eşsiz sorularıyla her zaman beni şaşırtan bir danışanımın profili geldi gözümün önüne.."Yönlendirmek istemiyorum dedin ama bana bu kitabı hediye ettin.Bu da bir yönlendirme değil mi? "
Aman Allahım ! O an dank etti.Ben ne yapıyordum böyle? Asla bütün hissetmememe rağmen ÖYLEYMİŞ gibi davranıyor ve kendi çapımda çaktırmadan yol gösteriyordum.Daha mı iyiydim? İlişkilerde eşitlik yok muydu? Oysa ki kendimi herkese ve herşeye saygılı buluyordum? Aslında uygulamada hiç de öyle olmadığımı gördüm.
İşte beni rahatsız eden duygu da tam olarak buydu; SEN KİMSİN Kİ BU HAKKI BULUYORSUN KENDİNDE? diye dövünmeye başladım.Ne kadar acımasız davrandım kendime bir bilseniz.Ne ağır cümlelerle yüklendim ,başkası yapsa hemen kucaklayacağım şeylerde nasıl da kötü davrandım kendime.Bu hissin yıkıcı etkisi dalga dalga büyüdü vurdu beni.


En son bloga koyduğum şey AFFETMEK'le ilgili bir fotoğraftı
Hiç bir şeyin tesadüf olmadığına inanan ben 1 yıl 4 aydır dönüp dönüp o fotoğrafa bakıp kendimi "hangi hapishanelerde" kilit altına almışım bunu fark etmeye ve özgürlüğümü kazanmaya çalıştım..
Çok acı verici bir süreçti.Çünkü kendimi yapmaktan ve düşünmekten dolayı eleştirdiğim her şeyden vazgeçmem gerekiyordu ve bunu nasıl yapacağımı bilemiyordum.

Uzunca bir süre kızgınlık duydum kendime.Bir zaman sonra dibe batmaktan hoşlanmadım. Halen kendim yoktum ön sırada ama aileme karşı sorumlu hissettim kendimi batmamak için.İlk eylemim Kaz Dağları'na bir gezi yapmak oldu.Elektriğin bile olmadığı bir tesiste kurt ulumaları ve nehrin şıkırtıları,ağaçların melodileri arasında konakladık.Yürüyüşler yaptık,insan olmayan mekanlarda sessizliğe uyumlandık,buz gibi soğuk sulara girdik.Doğa beni yavaş yavaş tamir etmeye başladı.Yeniden aidiyet duygusu hissetmek güzeldi.
Sonrasında bana iyi gelen şeylerin ,beni eğlendiren şeylerin ne olduğunu keşfetmeye karar verdim.Sanki iyileşmek kendimi tamir etmekten geçiyordu.(Arızalıymışım gibi :) )O kadar görev ve sonuç odaklı olmuşum ki eğlence bile bir görev olmuş benim için.Bunu keşfetmek bile çok hoşuma gitti.Hayatın, daha önceki tabirimle HAFİF yanlarını deneyimlemenin,bu kadar BESLEYİCİ olduğunu fark etmek beni şaşırttı.
Şaşırtmakla da kalmadı bu keyfin yaşamımın iş,sosyal sorumluluklar,aile içi veya arkadaş veya diğer iletişim alanlarını yumuşattığını ve beslediğini fark ettim.
Biraz daha zaman geçince geçmişten getirdiğim bazı şeylerin ciddi olarak bende yük oluşturduğunu ve bunlarla yüzleşmenin beni özgürleştireceğini gördüm.Koçluk eğitiminde tanıştığım bir psikolog arkadaşımdan destek almaya karar verdim.
Hayatımda yaptığım en iyi şeylerden biriydi bu kararı almak.Zira bu desteği aldıkça aslında SAVUNMASIZLIK ne demek? İNCİNMİŞLİĞİNİ PAYLAŞMAK ne demek? Neden kimsenin görmesini istemediğin duyguların,düşüncelerin paylaşılmalı ? bu soruların değerini çok iyi anladım ve yaşadım.
Sakladığımız her duygu ve düşünce bize yaşamımızda KENDİMİZE KIZGINLIK olarak geri dönüyor.Bu kızgınlık da zaman içinde tekrarlanan tekrarlana olumsuz iç dialoglar ve sonrasında da utanç olarak, kalıp yargılar olarak en derinlerimize yerleşiyor.
Bu durumdan hoşlanmadığımız için gün geçtikçe KÖTÜ tabir ettiğimiz duygu ve düşüncelerimizin daha da "üstünü örtme" durumuna sokuyoruz kendimizi ve Shreck filmindeki gibi GECE BAŞKA GÜNDÜZ BAŞKA veya İÇİ BAŞKA DIŞI BAŞKA modda yaşadığınız alanlarınız oluyor.
Yanlış anlaşılmasın,yaşamın bir çok alanı var.Her yerde böylesiniz demiyorum ama 1 alanda dahi farklı olsanız kendinizi bir türlü BÜTÜN hissedemiyorsunuz.O sahteliği ise ruhunuz tanıdığı için sahte anlardaki olumsuz iç saldırınız devam ediyor ve tekrar aynı döngü....Ta ki siz tekere çomak sokmaya ve sahici olmaya karar verene karar.
Tüm bunları yaşarken çevremde ailem,çok sevgili çocuklarım-eşim,kardeşlerim,annem,ofisteki mütiş ekibim,yakın dostlarım,abilerim,ablalarım vardı.Ve şunu gördüm,eksik de olsanız fazla da olsanız siz kendinizi sevdiğinizde ve merhamet ettiğinizde zaten AYNA etkisiyle çevreniz de sizi seviyor ve merhamet ediyordu.
Bu müthiş bir farkındalıktı.
Şİmdi ne mi yapacağım? Tabi ki devam edeceğim yazmaya,okumaya ,paylaşmaya...
Ama tek bir farkla, eskiden sonucun ne olacağına dair kaygım vardı şimdi yok!
Ne yapıyorsam sevdiğim için yapacağım,elbet kimin enerjisiyle uyumluysak onlarla buluşacağız..
Bugüne kadar BİLEN ama aynı şekilde YAPAMAYAN oldum,artık bunu DENEYİMLEYEN ve AKTARAN olmak niyetindeyim.

Sevgili eğitmenimin tavsiye ettiği DR BRENE BROWN-MÜKEMMEL OLMAMANIN HEDİYELERİ kitabında önerdiği bir web sayfasından çevirdiğim KENDİNE MERHAMET testi ile sizleri başbaşa bırakmak istiyorum.

Bakalım siz bu İÇE DÖNÜŞ VE SAHİCİLİK yolculuğunun neresindesiniz?

Kendine Merhamet -Dr Kristin Neff
http://self-compassion.org/test-how-self-compassionate-you-are/
1.neredeyse hiç /2. bazen /3. yarı yarıya /4. oldukça sık /5. hemen her zaman
1 Kendi kusurlarımı ve yetersizliklerimi onaylamıyorum ve yargılıyorum
2 Ne zaman aşağılansam, saplantı yapmaya ve yanlış olan herşeyi çözmeye çalışıyorum.
3 İşler benim için kötü gittiğinde, zorlukları herkesin geçtiği "hayatın bir parçası" olarak görüyorum.
4 Kendi yetersizliklerimi düşündüğümde, kendimi dünyanın geri kalanından daha ayrı ve kopmuş hissediyorum
5 Duygusal acılar duyduğumda kendime sevgi göstermeye çalışıyorum.
6 Benim için önemli bir şey yapmazsam, kendimi yetersizlik duygularıyla tüketirim.
7 Enerjim düşükken veya dışlanmışken,kendime dünyada pek çok kişinın benim gibi hissettiğini hatırlatırım
8 Gerçekten zor geçen zamanlarda,kendimi daha da zorlamaya meyilliyim.
9 Bir şeylere üzüldüğümde , duygularımı dengede tutmaya çalışırım
10 Yetersiz hissettiğimde, kendime yetersizlik duygularının çoğu insan tarafından hissedildiğini hatırlatmaya çalışıyorum.
11 Kişiliğimin sevmediğim yönlerine karşı hoşgörüsüz ve sabırsız davranıyorum.
12 Çok zor zamanlara doğru giderken,kendime ihtiyacım olan hassasiyeti gösteriyorum
13 Kendimi üzgün hissettiğimde, diğer insanların çoğunun benden daha mutlu olduğunu düşünüyorum.
14 Acı veren bir şey olduğunda,durumun dengeli bir görünümünü görmeye çalışırım.
15 Başarısızlıklarımı insan koşullarının bir parçası olarak görmeye çalışıyorum.
16 Kendimi beğenmediğim yönlerimi gördüğümde kendimi parçalıyorum.
17 Benim için önemli olan şeyleri yapmakta başarısız olduğum zaman, olayları perspektifimde tutmaya çalışırım.(uzaklaşmam)
18 Gerçekten mücadele ederken, başkalarının bu olayı daha kolay yapabileceğini hissediyorum
19 Acı çektiğim zaman kendime karşı nazik davranıyorum.
20 Bir şeylere üzgün olduğumda, hislerimi uzaklaştırıyorum.(Yokmuş gibi davranıyorum)
21 Acı çektiğimde kendime karşı biraz soğuk davranıyorum
22 Kendimi kötü hissettiğimde duygularımı merakla ve açıklıkla anlamaya çalışıyorum
23 Kendi kusurlarım ve yetersizliklerime karşı anlayışlıyım
24 Acı veren bir şey olduğunda durumu abartılı hissederim.
25 Benim için önemli olan bir şeyde başarısız olduğum zaman, başarısızlığımı kendime mal ederim
26 Kişiliğimin sevmediğim yönlerine karşı anlayışlı ve sabırlı olmaya çalışıyorum.

19 Ağustos 2016 Cuma

www.gunebakangelisim.com sayfasındayım

Merhaba,

Çok ara verdiğimiz bu dönemde kendi yolculuğumun bir dönüm noktasındaydım

Nisan ayından itibaren Günebakan Gelişim ve Danışmanlık şirketimle yola devam etmekteyim.

web sayfama www.gunebakangelisim.com 'dan ulaşabilirsiniz

Güzel paylaşımlar çok yakında devam edecek.

18 Ekim 2015 Pazar

Kalp Çakra ...Koşulsuz Sevmek

Dünyaya geldiğimiz an her şeyi KALP GÖZÜMÜZLE algılamaya başlarız.

Kalp gözümüz bizim HİSSEDEN BEDENİMİZ'dir ve KALP bu görme eyleminde 5 duyumuzu en etkili şekilde kullanır.

Zaman geçmeye başlar ve önce anne babamızın,sonra en yakın akraba çevremizin ,daha sonra ilk sosyal çevremiz olan okul ve ardından gelen diğer çevremizin içerisinde sürekli telkinler ve sözde bizim iyiliğimiz için yapılan öğretilerle kirlenmeye başlarız.

Zira bir HERKES GİBİ olma durumu başlar,toplumsal kalıplar dikte edilir ,bunlara uyulması beklenir ve BEN'in sahip olduğu orjinallikler unutulmaya başlanır.

Bu arada SEZGİMİZİN gücü yerini ,DÜNYEVİ BASKILARIN ve KALIPLARIN ağır bastığı KİŞİLİK özelliklerini sergilemeye ve dünyayı FİZİKSEL GÖZLE algılamaya bırakır..

BEN'den ve kim olduğumuzdan uzaklaştıkça ,dünyada olduğumuz için hatırlamakta zorlandığımız DİĞER BOYUTLARLA OLAN bağımızı bilen  yanımız yani SEZGİMİZ  bu bağın uzağına düştüğümüzde bize kendini hatırlatır.Bu genellikle bir SIKIŞMIŞLIK hissidir.

Çoğu kişi bu sıkışmışlık hissine bir anlam verinceye kadar ne yapacağını bilemez.

Oysa bu his BİZİM KENDİ İÇ DÜNYAMIZA BAKMAMIZ ve KENDİMİZİ KEŞFETMEMİZ için yapılan bir çağrıdır.Bir nevi yaratandan gelen "SENİN YOLUN BURASI,HEMEN BU DURUMDAN ÇIK,ANA YOLA DÖN" düzenlemesidir.

Sezgimizle uyumlu olduğumuz anlarda sadece VAR OLMA,sakin sularda yol alma ruh halinde oluruz.Kendimizi güvenli,dingin ve gerçek hissederiz.

Fikirlerimiz ve hayallerimiz yaratıcı bir kıvılcımla hayat bulur ve içsel dünyamızda neşe hep var olur.

Dikkat edin, eğer bir işi yaparken heyecan veya coşku duyuyor iseniz  aslında sezginiz size o olayın sizinle uyumlu olduğunun sinyalini veriyordur.O zaman o işte başarı kendiliğinden gelir.

Ama tam tersine kulağa ve göze (dünyevi duyularımıza) iyi görünmesine rağmen MIŞ gibi yapılacak kadar bile heyecan yoksa hatta bir zorunluluk hissi var ise ya o işi tekrar gözden geçirmek gerekir ya da zamanlama doğru değildir.

Kalp çakrası ,SEZGİ'lerimiz yoluyla bizi KENDİ MERKEZİMİZE bağlar.Bu bağlantıda kendimizi keşfederiz ve zihnimizle kendimize sürekli hatırlattığımız MÜKEMMEL OLMAYAN taraflarımızı OLDUĞU GİBİ SEVMEYİ ve HATALARIMIZI KABUL ETMEYİ öğreniriz.

Başkalarını sevmek her zaman daha kolaydır.Ancak kendimizi sevmek konusunda bu kadar az fikre sahipken başkalarını sevdiğimizi nasıl söyleyebiliriz?



Akılsız sevgi berraklıktan yoksundur,sevgisiz akıl ise soğuk,hissiz ve empatiden yoksundur.Aslolan zihnin kalbe hizmet etmesi ve bütünlük sağlanmasıdır.

Kalp çakra rahatsızlıkları ile güneş sinir ağı çakrası rahatsızlıklarını ayırt etmek güç olmakla birlikte şu sorulara verilecek yanıtlar yönlendirici olacaktır;

* Alkol,sigara,kumar,aşırı cinsel yaşam,uyuşturucu gibi alışkanlıklar

* Televizyon,bilgisayar,kitap ve hobilere aşırı vakit ayırma

* İşkoliklik,sürekli talep edilen meşgul biri olmak

*Aşırı ciddi/veya her şeyi hafife alan biri olmak

* Herkese bakma,herkesi kurtarma psikolojsi ve davranışlarında bulunmak

* Kışkırtma,öfkeli,acı veya intikam dolu kalmayı seçmek

* Aşırı analiz yapan,hep soru soran inceleyen,doğal davranmaktan kaçınan biri olmak

* Gelecek ile ilgili sabit bir korku durumunda yaşamak

* Geçmişten gelen pişmanlıklarla zihni sürekli meşgul etmek

* Kurtarıcı,kontrol edici,memnun edici,kurban rolleri ile GÜÇ oyunları oynamak

* Kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar dünyayı kurtarmak ile meşgul olmak

Bunlardan biri bile size tanıdık geliyorsa bir sonraki yazımızda belirteceğimiz hastalıklara aday olabilirsiniz.

O nedenle Kalp Çakra'sının sağlıklı olması için SEZGİLERİMİZİ dinlemeyi ve öncelikle kendimizden başlayarak AFFETMEYİ öğrenmemiz gerekli.

Zira Caroline Myss'in yazdığı üzere bir kişinin bedenine giren enerji çizgileri gözden geçirildiğinde bunların

% 80'inin halen geçmişle bağlantıda kaldığı
% 15'inin gelecekle bağlantılı olduğu 
sadece %5'inin ŞİMDİ'de kaldığı tespit edilmiştir.

Geçmişi serbest bırakmadan yeniye ve AN'a odaklanmanın yolu yoktur.

ŞİMDİ için bize gerekli olan ENERJİ SÜREKLİ KAÇAK VERMEKTE ve bugünümüze bir fayda sağlamamaktadır.




Sevgiyle Kalın

Kaynak: Dr Christine Page Şifayı Bedeninde Ara

25 Mayıs 2015 Pazartesi

İplerinizi koparın.Özgür geleceğinize doğru

İlk 3 çakranın dengesizliklerinde bizi neler beklediğini paylaştık bugüne kadarki yazılarımızda.

En çok gelen sorulardan biri de ’evet, yazdıklarınızı  biliyor ve kabul ediyoruz’ ancak enerji dengesizliklerini aşmak ve kendimizi daha iyi hissetmek için DAVRANIŞLARIMIZI NASIL DEĞİŞTİRECEĞİMİZİ, NEREDEN BAŞLAYACAĞIMIZI BİLEMİYORUZ?

İŞTE SİZE BİR BAŞLANGIÇ NOKTASI…

BU İKİ GÜÇLÜ DURUMU HAYATINIZA ALDIĞINIZDA ‘geçmişin enerjisini temizleyecek ve AN’a geleceksiniz’

GÜLİVERİN GEZİLERİ kitabını bir çoğumuz okumuşuzdur, hatta çizgi filmini, sinema filmini seyredenlerimiz de vardır.

Lilliput ülkesine gittiğinde Güliver, küçük adamlara göre fiziki açıdan DEV kadar büyük olsa da uykuya daldığının sabahı kendisini iplerle yere sabitlenmiş bulur.

Şimdi bu iplerin her birinin; geçmiş deneyimlerimizden kaynaklanan  ve bizim  GELECEĞE POZİTİF BAKMAMIZI engelleyen bizi SINIRLAYAN İNANÇ KALIPLARI ‘nı temsil ettiğini hayal edin...

Ne kadar KÜÇÜK OLURLARSA OLSUNLAR, bir araya geldikleri zaman bizi yere serecek kadar GÜÇ KAZANIYORLAR.

-  Hep annemin baskısı yüzünden böyle oldu! (kurban rolü, yargı ve kendini suçlama)
-  Köpekler ısırır, fazla yaklaşma! (korku ve güvensizlik hissi)
-  Kendini ön plana atma, çok dikkat çekersin, sonra zarar gelir! (kendini suçlama hissi)
-  Bunu yersen ŞU olur! (koşullar ve güvensizlik)
-  ÇOK çalışmazsan kazanamazsın! (seçeneklerin sınırlanması, güvensizlik)
-  Müzik dinleyerek ders çalışılmaz! (kendini suçlama)
-  Fazla samimi olma, kötü gününde sırların açığa çıkar! (güvensizlik, öfke, suçlama)
-  İnsanlara güvenilmez! (güvensizlik)
-  Seni incittiyse bir daha yüzüne bile bakma! (öfke, kızgınlık, güvensizlik)
    ….Vs…vs


Aslında bu tip İNANÇ cümlelerimizi yazsak tek başına hiç biri bizim için bir engel gibi durmayabilir.

Ancak birden fazlası birleşince bizim adım atmamızı, deneyim yaşamamızı ve cesaretimizi engelleyen bir sürü ipe dönüşüyor.

Ve bir gün;
*İSTİYORUM ama olmuyor!
*Kendimi bazen iyi bazen kötü hissediyorum!
*Ne olduğunu anlamadan moralim bozuluyor!
*Tam harekete geçeceğim bir şey beni durduruyor!  gibi cümlelere dönüşür.

Hareket etmemiz için o ipleri TEKER TEKER kesmemiz gerekir.

Geçmişle hesaplaşmanın en güçlü 2 yolu :

AFFETMEK ve ŞÜKRETMEK tir.

Affetmek konusunda bir çok kitap okudum, bir çok cd dinledim ve hepsine de hak verdim.
Özünde ortak tema olarak söyledikleri  “SIRTINIZDA ÇOK YÜK TAŞIYORSUNUZ. AFFETMEDİĞİNİZ HER OLAY VE KİŞİYİ TEKRAR DÜŞÜNDÜĞÜNÜZDE ; ‘ENERJİNİN KORUNUMU ‘ YASASI GEREĞİ, KIZGINLIK VE ÖFKENİZ DÖNÜŞÜME UĞRAMADIĞI İÇİN, ONU BEDENİNİZDE SAKLADIĞINIZ YERDEN  TEKRAR ÇAĞIRIYOR VE YAŞADIĞINIZ O ANLARI DAHA DA GÜÇLENDİRİYOR, KENDİNİZE ACI VERİYORSUNUZ” cümlelerine de yerden göğe kadar inandım.

Ama gün geldi nasıl olduğunu anlayamadan (!) bir şeyler öfkemi  tekrar tetikledi.  Bazı konuların aynı tazelikte, bazılarının ise hafiflemiş olarak oldukları yerde durduklarını, benim sadece konunun üzerini örtmüş olduğumu fark ettim.

Neden insan affetmekte zorlanır? sorusuna çok uzun zaman yanıt aradım.

Fark ettim ki aslında affetmediğim KENDİM idim…

Kişiler yaşanmış tecrübelerinde kendi korkularına, kendi bakış açılarına, kendi gelişmişlik seviyelerine, özetle kendi FİLTRE VE İNANÇLARINA göre bir tavır sergilemişlerdi. Ben de AYNI ŞEKİLDE kendi filtremle hareket etmiştim… Yani 2 keçi köprüde karşılaşmış hikayesindeki gibi öfke ve kızgınlık yaratan olaylara tekrar baktığımda DOĞANIN EN GÜÇLÜ KANUNLARINDAN ‘UYUM’ un orada olmadığını fark ettim. Herkes farklı FREKANSLARDAN yayın yapıyordu.

Affetmeye başladıkça  ve  tüm bu deneyimlerle hafifledikçe; sanki gözlerimde bir sis perdesi vardı ve açıldı, görüşüm netleşti…Yaşanmış tüm deneyimler artık FARKLI görünmeye başladı.. Duygularımı yönetmeye başladıkça daha OBJEKTİF davranabildiğimi fark ettim…

Aynı durum ŞÜKRETMEK için de geçerli..

Gözümüz hep çevremizde!…Hep dünyaya dair maddi konularda ciddi arzularımız var.. Çocuklarımızı yarıştırıyor onlara iyi davranmaya çalışırken her yaptıklarını eleştirip kıyas yaparak ruhlarını zehirliyoruz.. En iyi okulları (!), en iyi arabayı (!), en lüks evleri (!),  vs.. vs.. istiyor istiyor istiyoruz.

Kapitalist ve rekabetçi dünya düzeni ELDE ETME’ye odakladığı için, baktığımız yer HEP BİZDE OLMAYAN  yani bardağın BOŞ tarafı oluyor ve müthiş bir tatminsizlik duygusu yaşıyoruz…

Elde ettiğimizde de sevinci ne kadar sürüyor ???

Mutluluk hissi yaşayamadan yeni bir isteğe yelken açıyoruz…

Bu çarkı tersine çevirmenin tek yolu: ŞÜKRETMEK…

Her şey, ama sahip olduğumuz her şey  için; Yazabildiğim parmaklarım, gören gözlerim ,kuş seslerini duyan kulağım, bir adım atacak durumda olan bacaklarım, onlara enerji veren sistemim, yemekten zevk alan bedenim, ailem, onlara sarılan kollarım,dostlarım..vs..liste o kadar uzun ki

Şükretmeye başlamak NİAGARA ŞELALESİ gibi tüm bedeni canlandıran ve bize enerji veren  bir eylem.. Ayrıca alışkanlık haline geldiğinde karşılaştığımız her deneyimin özellikle KAZANÇ tarafına odaklanmamızı sağlıyor.

Bu yıllarda en çok duyduğumuz hatta çok sıkıldığımız, HEP AYNI (!) diye eleştirdiğimiz (+) pozitif duygular ve eylemler neden bu kadar gündemde sizce?

Çünkü bilim dünyası tarafından 1960’lı yıllarda başlayan, “duyguların ölçümlenmesi ve insan bedeninde yarattığı etkiler” konulu bir çok araştırma sonucunda pozitif (+) duyguların TÜM HÜCRELERİMİZİ besleyen, geliştiren ve hastalık olmaksızın yaşamımıza devam etmemizi sağlayan GÜÇLÜ DİNAMİKLER oldukları ispatlanmış durumda…

Aynen bir bitkinin,
·      Sağlıklı bir toprağa
·      Güneşe,
·      Suya,
·      Sevgiye ,
·      Kuşlara veya arılara  ihtiyacı olduğu gibi bizim de ;

· AFFETMEYE (DOLAYISIYLA SEVMEYE),
         · ŞÜKRETMEYE,
                · GÜVEN DUYMAYA   yani bizi destekleyecek duygulara ihtiyacımız var.

Ancak bu durumda  SÜRDÜREBİLİR ENERJİ ‘den bahsedebiliriz kendimiz için.

Yoksa bir aşağı bir yukarı, bazen iyi bazen kötü yani enerji sarmalinde merkeze yakınlaşıp uzaklaşmamıza bağlı olarak deneyimler yaşarız.

Hep İyi ve hep olumlu deneyimler istiyorsak GEÇMİŞİ ARKAMIZDA BIRAKMALI ve nötr enerji doluyu gören bir bakışla yakıtı her zaman en üst seviyede tutmalıyız.



Affetmek üzerine bir uygulama ;
Affetmek Üzerine(Edward M.Hallowal-Dharma Yayınları) gibi  bir çok kitap, Nil GÜN ’ ün affetmekle ilgili cd’leri ( Derin Affediş Meditasyonu,Affetmenin Özgürleştirici Gücü) gerçekten çok etkili oldu.

Sonucunda bana iyi gelen bir uygulamayı yaratabildim. Siz de kendiniz için bir metod yaratabilirsiniz;

Affetmek istediğim ana gidip kızgınlık ve öfke duyduğum kişiye sarılmaya çalışıyordum. Zaten çok şiddetli bir kızgınlık duygusu olduğunda pek de kolay olmuyordu bu sarılma anı. Onun içindeki korkuları, kısıtları, engelleri ve en nihayetinde içindeki çaresizliği ve çocuğu görmeye çalışıyordum ..YANİ KİŞİNİN ÖZÜNÜ…Nihayetinde davranış her zaman istediğimiz gibi sergilenemiyor..

‘Kızgınlığımı, öfkemi, çaresizliğimi  kabul ediyor ve serbest bırakıyorum ‘cümlesini inanıncaya kadar tekrar ediyordum (gözlerim kapalı, sessiz ve loş bir ortamda) ve ‘O durumu  yönetemediğim için kendimi affediyorum’ cümlesini de inanıncaya kadar tekrar ediyordum. Ayrıca karşımdaki kişiye de ‘ Bana yaşattığın deneyim için teşekkür ediyorum’ cümlesini de kalpten hissedinceye kadar tekrar ediyordum.
Bunu iş hayatında da uyguladım. Örneğin eleştirdiğim firmalara, bende öfke duygusu yaratan olaylara…



2 Mayıs 2015 Cumartesi

Kıyaslamanın zehrini ne temizler?

Şu ana kadar 
*KÖK ÇAKRA (Bu dünyadaki yerimizi algılayış şeklimiz),
*SAKRAL ÇAKRA (Kendimizle,çevremizle,doğayla ve evrenle kurduğumuz ilişki ve bu bütünün içinde kendimizi ifade şeklimiz) ve 
GÜNEŞ SİNİR AĞI ÇAKRA'sı (Kendimize verdiğimiz DEĞER-Yani ÖZDEĞER) ile ilgili dengesizliklerin bedenimizde hangi rahatsızlıkları oluşturabileceğini özetlemeye çalıştık.




Çakralar en alt düzeyde(kök çakrada) DÜNYADAKİ DURUŞUMUZU temsil eder ve yukarıya doğru çıktıkça BÜTÜNÜN BİR PARÇASI olduğumuz bilincine doğru bir farkındalık yaşatır bize.

Yani yukarılara çıktıkça ruhsal anlamda hafifleriz,daha dingin ve daha 3 boyutlu hatta daha da geniş (uzay) bakış açısına sahip oluruz.

Her biri farklı bir amaca hizmet ettiği için arzu edilen şey her bir çakranın DENGEDE ve GÜÇLÜ olmasıdır.

- KÖK çakrası dengede olan bir kişi yaşamdaki yerinden MEMNUNİYET duyar,
- SAKRAL çakrası dengede olan bir kişi kendisiyle ve tüm yaratılan varlıklarla güvende,açık ve saygı dolu bir iletişim kurar,
- GÜNEŞ SİNİR AĞI çakrası dengede olan bir kişi 'Kendisine DEĞER verir' ve değer hissi kişiye  başkalarına da aynı değeri vermesi ,hem kendisine hem başkalarına saygı,hoşgörü ve kabullenme ile davranması sonucunu doğurur.


  Bunun aksini yani DENGENİN BOZULMASI halini düşünecek olursak ,
- Kök çakra dengesizlikleri,kişinin DÜNYEVİ KONUMUNDAN memnun olmama ve dünyevi konumlarda endişe ,güvensizlik ,korku hissetme duygularını yaratır. (iş,ev,para,mal vs)

- Sakral çakra dengesizlikleri ,ilişkilerde güvensiz bir iletişim şekli,kendini şeffaf sergileyememe,şüphe içinde bir iletişim vs durumlarını yaratır.

- Güneş sinir ağı çakrasındaki dengesizlikler ,kendimize verdiğimiz değer bizi tatmin edecek düzeyde olmadığı için gözümüzü hep BİZDEN BAŞKA her şeye özellikle BAŞKALARINA,SİSTEME,YANİ DIŞARIYA odaklanmaya yöneltir ve bizi kendimizden git gide uzaklaştırdığı için içimizdeki boşluğu hep YARGI,ÖZENME dolayısıyla KIYASLAMA ve en sonunda AĞIR BİR YETERSİZLİK DUYGUSU altında ortaya çıkan ÖFKELİ olmaya iter.


O nedenle HÜCRE düzeyinde nasıl beslendiğimizi ,bizi nelerin güçlendirip nelerin zayıflattığını  çok iyi bilmemiz gerek.




Diyelim ki çok huzursuz bir yapımız olduğunu düşünüyoruz ,içimiz içimize sığmıyor birisi bir şey söylerken zihnimiz aynı anda diğer bir çok konu ile meşgul ve bir türlü ANDA kalamıyoruz?

Tüm bu bilgiler ışığı altında söyler misiniz lütfen NELER OLUYOR? Kendimizi hangi yönde beslemiş olabiliriz ki o düşünceler bizde  HUZURSUZLUK duygusu yaratsın?

  Abartarak örneklemeye ne dersiniz?
* Zaten ne yapsam istediğim gibi olmuyor?
* Şunu da yapamıyorum,
* O da öyle değil
* Zaten falanca kişi de bir türlü üzerine düşeni yapmıyor 
* Para da yetmiyor
* Zaman da yetmiyor ,bir sürü de yapılacak şey var.
* vs vs

Kıyas,sonsuz bir istekler tablosu ve YETERSİZLİK DUYGUSU...Hemen onu takip eden bir ENDİŞE DUYGUSU...Ardından rüzgar güçleniyor ve geleceğe yönelik olumsuz senaryolar artıyor..KORKU imparatorluğu gelip tahtını kuruyor..Artık bizi sürekli aşağıya çeken bir sarmalin içinde buluyoruz kendimizi..





Başkalarının bizim hakkımızda ifade ettiği sözler ,biz iyi hissetmediğimiz sürece bir işe yaramaz ve  sabun köpüğü misali yok olur gider.Motivasyon her zaman içimizden gelmelidir.

Kendimizi iyi hissettiren ,bizi besleyen şeyler her zaman ifade ettiğimiz gibi POZİTİF DUYGULAR'dır.

Pozitif duygularda kaldığımız sürece yüzümüz güler,yaratıcılığımız artar,cildimiz parlar,gözlerimiz ışıldar,daha verici hale gelir ve deyim yerindeyse parıldarız.

O nedenle DÜŞÜNCELERİMİZİ bir AVCI gibi dışarıdan izleme yeteneğimizi geliştirmeliyiz.

Bize zarar veren bizi ÇÖL'e döndüren düşünce kalıplarına rastladığımız an yerine BİZİ BESLEYECEK GÜÇLENDİRECEK YENİ BİR KALIP oluşturmalıyız.

Bir süre aynen yeni açılan yollarda olduğu gibi zihin eski yolu kullanma eğiliminde olacaktır.Ancak  NEREYE VARMAK İSTİYORUM? NASIL HİSSETMEK İSTİYORUM? sorusuna vereceğimiz yanıt bize her zaman yeni oluşturduğumuz yolu yani bizi besleyecek olan kalıbı kullanmamıza yardımcı olacaktır.

Her şeyi bilip de doğru yoldan sapmamıza, eyleme geçmemize engel olan şey KENDİMİZE olan inancımızla ilgilidir.

Geçmişte zihnimize ektiğimiz her olumsuz kalıbın yerine,yeni ve bizi besleyecek yeni bir inanç kalıbı tohumu ekilmelidir.

Bu aşamada 



Hücrelerimizi hangi sözlerin ,hangi müziğin ve hangi duyguların beslediğini keşfetmek için MASARU EMOTO'nun sitesini incelemenizi öneririm (.http://hado.com/ihm/water-crystals/p0001s-2/ )


Gelişimime katkı sağlayan Erickson Coaching İnternational-Denge Eğitim Merkezi'ne teşekkür ederim.

20 Mart 2015 Cuma

Takdir'in Gücü

GEREKTİĞİNDE  EVET  = ALMAYI KABUL ETMEK = KENDİME VERDİĞİM DEĞER
GEREKTİĞİNDE HAYIR = SINIRLARI KORUMAK    KENDİME VERDİĞİM DEĞER

Bu cümleler size kendinizi NASIL HİSSETTİRİYOR?


a) Niye yardım isteyeyim ki?
Yardım istersem zayıf görünürüm?
Kimseye muhtaç olmadan hayatıma devam edebilirim.
Kabul edeceğime onsuz kalırım daha iyi.
Kabul edersem şöyle düşünürler...(Onlar???)
Evet dersem böyle düşünürler ...(Onlar ????)
Hayır dersem kırılır..
Hayır dersem yanlış anlaşılır..
 gibi mi? Yoksa ,

b) İhtiyacım olduğunda yardım istemek hem bana hem yardım istediğim kişiye kendini iyi hissettirir.
Her şeyi tek başıma yapamam ki...Ama elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışırım
Evet demek beni esnek kılıyor..
Yardım istediğimde PAYLAŞTIĞIM için yaptığım şey bana yük gibi gelmiyor..Başka şeylere odaklanmaya enerjim kalıyor :)
Hayır'ı anlayışla karşılarsa derin dostluk kurabileceğimi biliyorum.Beni HER HALİMLE seviyor.
Hayır diyerek uğraşmak zorunda kalacağım bir çok seçeneği ortadan kaldırdım.Oh be!

gibi mi?


Şimdi izin verirseniz bir önceki yazıya dönsek..Hani her şey attığımız kodlarla ilgili idi,hani bir davranışta bulunuyorken önceki kayıtlar farkında olsak da olmasak da bizi etkiliyor idi...

Hani olaylar sadece BAKTIĞIMIZ gibi değil,ONLARI ANLAMLANDIRDIĞIMIZ gibi idi....

Kendimizle ilgili attığımız kayıtlar neler söylüyor? Hiç incelediniz mi?

Diyelim ki bir karar aldık ve iç seslerimizin hepsini bir GÜNLÜĞE yazmaya karar verdik.

Orada neler olurdu sizce?

Bir genelleme yapıp olumsuz bir örnekle başlayalım mı ? Bakalım hoşlanacak mısınız?

1) Çocuğumuz okula gidecek ve onu uyandırmaya başlıyoruz 
    (Kendisi kalkamaz= bana ihtiyacı var = Kendi başına uyanamayacak kadar rahat....)
2) Kahvaltıda sürekli bir ısrar var.. 
    (Hadi ye=kendini besleme gücüne sahip değil.Düşünemiyor..Ben olmazsam aç kalır)
3) İşe gittik ve baktığımız her yerde düzeltilecek bir şeyler buluyoruz.
    (DAHA İYİ YAPILABİLİRDİ= Yeterince iyi değil,ben olsaydım vs vs)
4) O kadar çok işiniz var ki müdürünüz veya amiriniz bir şey istedi,üstüne acil bir telefon,yetmedi yarım kalmış işin hemen talep edilmesi ve  çok sinirlendiniz..
   (Aslında öfkeniz kendinize : her şeyi yapıyorum ama yine de istediğim anda ve şekilde olmuyor...ben 
    yetersizim..Yetişmiyor desem veya yeni bir planlama istesem beceriksiz görüneceğim vs)
5) Arkadaşlarınızla buluştunuz.Sohbet yakın akrabalara (kayınvalide,görümce,eşe) geldi.Rahatlayacağım diye düşünürken kalktığınızda içinizin şişmiş olduğunu fark ettiniz.
    (Kendimi olduğum gibi ifade edemediğim için istemediğim şeylerin söylenmesine razı 
     oluyorum.Bu da beni daha da sinirlendiriyor.Yetersiz hissettiriyor..Çuvaldızı kendime batırmaktansa şikayet 
     etmeyi tercih ediyorum)
6)Akşam olur....bu süreç uzar gider.

Ertesi sabah artık kalkacak gücü bulmakta zorlanırız.

Tüm gün iç sesimiz KENDİ BENLİĞİMİZE SALDIRIR DURUR...

Bu da yetmez en yakınımızda kendisi için hep en iyiyi istediğimiz çocuğumuz ve en yakınımız için de SALDIRI anlamına gelecek davranışlarda bulunuruz.

Oysa ki BEDEN MUHTEŞEM BİR BİLGİYE sahiptir ve tüm amacı SİZİ KORUMAKTIR.

Bu tip olumsuz iç seslerin hepsini kanınıza karışan bir zehir olarak hayal edin....




Yıllarca İÇİNE DÖN kelimesinin bendeki karşılığını bulmaya çalıştım...

İçe dönmek meğer sadece GÜZEL YANLARIMI GÜÇLENDİRİP PARLATMAKTAN İBARETMİŞ.

Beden zaten varlığımı onurlandırmak için kodlanmış durumda ve verdiği mesajlar çok açık ; kendimi üzersem kötü hissettiriyor kendimi onurlandırırsam iyi hissettiriyor..

SÜRDÜRÜLEBİLİR şekilde iyi hissetmek için sloganım;
Tüm hücrelerini,iyi yaptığın şeyler için TAKTİR ET olumlu kod at...

Kötü diye bir şey yok ama şimdiki bakış açısıyla Kötü dediğin şey için de HANGİ DERİN VE BİLGE YÖNÜNÜ ORTAYA ÇIKARMAYA HİZMET EDİYOR? sorusuna çalış ve gelişime açık olduğun için yine kendini TAKTİR ET..

Zira yeni dünya düzeninde en kıymetli bulgular beyin gelişimini inceleyen bilim adamlarından geliyor ve onlar TAKTİR DUYGUSUNUN hem amigdala hem de korteks üzerindeki OLUMLU etkilerini çoktan ispatlamış durumdalar..