3.Çakra yani BENLİĞİN güçlü olması aşağıya doğru ve yukarıya doğru giden tüm çakralarda oldukça etkili olduğu için bu konu üzerinde detaylı olarak durmak istiyoruz.
Bebekleri DÜŞÜNÜN...Ne kadar şefkat duyarız onlara,severiz,sarılırız ,ilgi gösteririz..
Tüm aile üzerine titrer..Bulsak her şeyimizi vermek isteriz..Canımızı bile !
Aradan zaman geçer..Bebeğimiz bir kaç cümle konuşmaya ,bir kaç adım atmaya başlar..
İşte o zaman o çok sevdiğimiz ,hiç bir yere sığdıramadığımız biricik varlığımızı KALIPLARLA SINIRLAMAYA ,KODLAMAYA başlarız....
Düşersin..!
Dikkat et. ! Tehlikeli..Cıs.!
Yapma..!
Köpek ..Isırır.. !
Kendini kimseye sevdirme.İnsanlar kötülük yapar..!
Aman elleme ,kırılır ,cam batar,canın yanar..!
Şunu yeme zararlı...!
Bunu yapma zararlı..!.
.....Uzar da uzar bu liste...Hepsinin temelinde KORKU,ENDİŞE,GÜVENSİZLİK VARDIR..
Halbuki en derin ve temel ihtiyacımız KENDİMİZİ GÜVENDE HİSSETME,ONAYLANMA'dır ve ebeveynler bu davranışları koruma içgüdüsü ile yapsalar da koydukları sınırlarla BENLİĞİMİZİ yaralar ,bizi zayıflatırlar DENEYİM YAŞAMAKTAN,HATA YAPMAKTAN KORKAR HALE geliriz.
Oysa ki insan olarak öğrenme şeklimiz DENEYİM YARATMAKTAN geçer.Yani yaşamalı sonuç çıkarmalı ve değerlerimize göre bu sonucu kaydetmeliyiz.
Şimdi gelin bu muhteşem insan sistemi tüm bu süreci nasıl algılıyor ve biz o sevdiğimiz varlığa bu davranışlarımızla neler yapıyoruz?
BEN'ini nasıl yerle bir ediyor ve ömür boyu onu iç çatışmaya sürüklüyoruz:
Beynimiz tüm sistemimizi kumanda eden bir MERKEZİ SİSTEM şeklinde çalışır.
Başlangıçta sadece GENETİK KODLARI'mızı getiririz.
Sonrasında 5 duyumuz ile algıladıklarımızı ,beynimizin işlemesi yorumlaması sonucu SİSTEMİMİZE KAYIT ederiz.Artık hard diskimiz yavaş yavaş dolmaya başlamıştır.
Tekrar başa ve önceki iki yazımıza konu olan benliğimize dönersek , içsel benliğimizi güçlendirmenin önemini bir kez daha kavramış oluruz.
Zira ancak kendinden memnun,kendini destekleyen,iç sesi (+) de kalan bir benlik görsel beyni (korteksini) en etkili şekilde kullanabilir.
Tüm bu yazdıklarımızdan HAFIZANIN KAYIT YAPARKEN OLAYLARI DUYGU İLE KODLADIĞINI öğrendik.
O zaman kendimizi takdir eden, destekleyen kodlamalar yapsak eski (-) kodlamalar silinir mi?
Hayır , kodlanmış ve saklanan hiç bir kayıt silinmez ancak negatif (-) duyguların titreşimi tekrar hatırlatmak gerekirse çok düşüktür .Titreşimleri 20-75 arasında değişir.
(+) Duyguların ise titreşimleri çok yüksektir .Örneğin takdir etme 700 ,olumlu düşünme 500...
Bedenimizin saniyede 300 kez titreştiğini hatırlarsak (+) duyguları yaşadığımızda titreşim düzeyleri yüksek olduğu için bedenimiz her zaman onları kullanmayı seçer ve diğerleri kütüphane rafında tozlanmaya bırakılır ta ki bir tetikleyici onu devreye sokana kadar...
O nedenle kendimizi besleyecek , yaratılışımızdan gelen onaylanma ihtiyacımızı doyuracak şekilde benimizi güçlendirmeli ve desteklemeliyiz.
Bunun en kolay yolu sınırlarımızı belirlemek,gerektiğinde 'kim ne düşünür' demeden yardım almak,özellikle isteme, alma yönümüzü güçlendirmektir.
Kendimize dışarıdan baktığımızda mükemmel yaratılmış ve iyi hisseden, ışığıyla parlayan birini görmeliyiz.
Bu durumda başkalarının onayına ihtiyaç duymayız ve içsel gücümüz hayatta zorluklara bakış açımızı esnetir daha rahat kabullenme ve akışta kalma durumu yaratır.
Hayatımız kolaylaşır
Kaynak : Erickson Collage (Denge Eğitim Merkezi) -Anadolu Üniversitesi Psikolojiye Giriş
Bebekleri DÜŞÜNÜN...Ne kadar şefkat duyarız onlara,severiz,sarılırız ,ilgi gösteririz..
Tüm aile üzerine titrer..Bulsak her şeyimizi vermek isteriz..Canımızı bile !
Aradan zaman geçer..Bebeğimiz bir kaç cümle konuşmaya ,bir kaç adım atmaya başlar..
İşte o zaman o çok sevdiğimiz ,hiç bir yere sığdıramadığımız biricik varlığımızı KALIPLARLA SINIRLAMAYA ,KODLAMAYA başlarız....
Düşersin..!
Dikkat et. ! Tehlikeli..Cıs.!
Yapma..!
Köpek ..Isırır.. !
Kendini kimseye sevdirme.İnsanlar kötülük yapar..!
Aman elleme ,kırılır ,cam batar,canın yanar..!
Şunu yeme zararlı...!
Bunu yapma zararlı..!.
.....Uzar da uzar bu liste...Hepsinin temelinde KORKU,ENDİŞE,GÜVENSİZLİK VARDIR..
Halbuki en derin ve temel ihtiyacımız KENDİMİZİ GÜVENDE HİSSETME,ONAYLANMA'dır ve ebeveynler bu davranışları koruma içgüdüsü ile yapsalar da koydukları sınırlarla BENLİĞİMİZİ yaralar ,bizi zayıflatırlar DENEYİM YAŞAMAKTAN,HATA YAPMAKTAN KORKAR HALE geliriz.
Oysa ki insan olarak öğrenme şeklimiz DENEYİM YARATMAKTAN geçer.Yani yaşamalı sonuç çıkarmalı ve değerlerimize göre bu sonucu kaydetmeliyiz.
Şimdi gelin bu muhteşem insan sistemi tüm bu süreci nasıl algılıyor ve biz o sevdiğimiz varlığa bu davranışlarımızla neler yapıyoruz?
BEN'ini nasıl yerle bir ediyor ve ömür boyu onu iç çatışmaya sürüklüyoruz:
Beynimiz tüm sistemimizi kumanda eden bir MERKEZİ SİSTEM şeklinde çalışır.
Başlangıçta sadece GENETİK KODLARI'mızı getiririz.
Sonrasında 5 duyumuz ile algıladıklarımızı ,beynimizin işlemesi yorumlaması sonucu SİSTEMİMİZE KAYIT ederiz.Artık hard diskimiz yavaş yavaş dolmaya başlamıştır.
"Yaşadıklarımızın duygu ile kodlanma" özelliği bizi yaşamımız boyunca etkiler.
Nasıl mı?
Diyelim ki işyerinde bir sorun yaşıyorsunuz.Yaşadığınız bu soruna ait duygunuz yıllar önce kayıt yaptığınız bir olayı çağrıştırdığı için sizde normalden çok daha fazla bir endişe ve gerginlik yaratabilir.
Ya da benzer bir durumu daha önce keyifle hallettiyseniz bir çok kişinin sorun diye gördüğü konuyu siz daha önce attığınız kayıttan gelen algınızla kolay kategorisine sokar ve dert etmeden üstesinden gelebilirsiniz.
Veya eşinizin "Ben ne söyledim şimdi?" diye ona göre basit ve önemsiz diye adlandırdığı bir cümle hard diskteki kayıtın özelliğine göre sizde bir öfke patlaması yaratabilir. Bazen siz de "ben niye bu kadar sinirlendim ki şimdi?" diye kendiniz bile anlam veremezsiniz tepkilerinize.
İnsanların çok büyük bir yüzdesi, günlük yaşamlarında sürüngen beyin ve duygusal beyinlerini kullanırlar. Yani sonuca dair düşünmeden reflesleri ile (önceki kayıtlar) tepki verirler.
Dünya düzeni böyle işliyorsa yani
* Sınırsız imkanlara ve bilince sahip doğduktan sonra
* Öğrenilmiş kalıplarla sınırlanıp bozuluyorsak bu durumun üstesinden nasıl geleceğiz?
Bu sorunun cevabını çok seviyorum ,zira gerek ezoterik öğretiler,gerek dinsel inançları olanlar veya inanmayanlar yani herkes bu noktada buluşuyor :
İnsana, tüm canlılardan farklı olarak bir 'akıl' verilmiş. Yani seçme şansımız var ve bunu kullanabilmemiz için gerekli şey 'farkındalığımızı' yani dışarıdan bakan yönümüzü, yani görsel beynimizi geliştirmek.
Tekrar başa ve önceki iki yazımıza konu olan benliğimize dönersek , içsel benliğimizi güçlendirmenin önemini bir kez daha kavramış oluruz.
Zira ancak kendinden memnun,kendini destekleyen,iç sesi (+) de kalan bir benlik görsel beyni (korteksini) en etkili şekilde kullanabilir.
Tüm bu yazdıklarımızdan HAFIZANIN KAYIT YAPARKEN OLAYLARI DUYGU İLE KODLADIĞINI öğrendik.
O zaman kendimizi takdir eden, destekleyen kodlamalar yapsak eski (-) kodlamalar silinir mi?
Hayır , kodlanmış ve saklanan hiç bir kayıt silinmez ancak negatif (-) duyguların titreşimi tekrar hatırlatmak gerekirse çok düşüktür .Titreşimleri 20-75 arasında değişir.
(+) Duyguların ise titreşimleri çok yüksektir .Örneğin takdir etme 700 ,olumlu düşünme 500...
Bedenimizin saniyede 300 kez titreştiğini hatırlarsak (+) duyguları yaşadığımızda titreşim düzeyleri yüksek olduğu için bedenimiz her zaman onları kullanmayı seçer ve diğerleri kütüphane rafında tozlanmaya bırakılır ta ki bir tetikleyici onu devreye sokana kadar...
O nedenle kendimizi besleyecek , yaratılışımızdan gelen onaylanma ihtiyacımızı doyuracak şekilde benimizi güçlendirmeli ve desteklemeliyiz.
Bunun en kolay yolu sınırlarımızı belirlemek,gerektiğinde 'kim ne düşünür' demeden yardım almak,özellikle isteme, alma yönümüzü güçlendirmektir.
Kendimize dışarıdan baktığımızda mükemmel yaratılmış ve iyi hisseden, ışığıyla parlayan birini görmeliyiz.
Bu durumda başkalarının onayına ihtiyaç duymayız ve içsel gücümüz hayatta zorluklara bakış açımızı esnetir daha rahat kabullenme ve akışta kalma durumu yaratır.
Hayatımız kolaylaşır
Kaynak : Erickson Collage (Denge Eğitim Merkezi) -Anadolu Üniversitesi Psikolojiye Giriş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder