Sayfalar

18 Ekim 2015 Pazar

Kalp Çakra ...Koşulsuz Sevmek

Dünyaya geldiğimiz an her şeyi KALP GÖZÜMÜZLE algılamaya başlarız.

Kalp gözümüz bizim HİSSEDEN BEDENİMİZ'dir ve KALP bu görme eyleminde 5 duyumuzu en etkili şekilde kullanır.

Zaman geçmeye başlar ve önce anne babamızın,sonra en yakın akraba çevremizin ,daha sonra ilk sosyal çevremiz olan okul ve ardından gelen diğer çevremizin içerisinde sürekli telkinler ve sözde bizim iyiliğimiz için yapılan öğretilerle kirlenmeye başlarız.

Zira bir HERKES GİBİ olma durumu başlar,toplumsal kalıplar dikte edilir ,bunlara uyulması beklenir ve BEN'in sahip olduğu orjinallikler unutulmaya başlanır.

Bu arada SEZGİMİZİN gücü yerini ,DÜNYEVİ BASKILARIN ve KALIPLARIN ağır bastığı KİŞİLİK özelliklerini sergilemeye ve dünyayı FİZİKSEL GÖZLE algılamaya bırakır..

BEN'den ve kim olduğumuzdan uzaklaştıkça ,dünyada olduğumuz için hatırlamakta zorlandığımız DİĞER BOYUTLARLA OLAN bağımızı bilen  yanımız yani SEZGİMİZ  bu bağın uzağına düştüğümüzde bize kendini hatırlatır.Bu genellikle bir SIKIŞMIŞLIK hissidir.

Çoğu kişi bu sıkışmışlık hissine bir anlam verinceye kadar ne yapacağını bilemez.

Oysa bu his BİZİM KENDİ İÇ DÜNYAMIZA BAKMAMIZ ve KENDİMİZİ KEŞFETMEMİZ için yapılan bir çağrıdır.Bir nevi yaratandan gelen "SENİN YOLUN BURASI,HEMEN BU DURUMDAN ÇIK,ANA YOLA DÖN" düzenlemesidir.

Sezgimizle uyumlu olduğumuz anlarda sadece VAR OLMA,sakin sularda yol alma ruh halinde oluruz.Kendimizi güvenli,dingin ve gerçek hissederiz.

Fikirlerimiz ve hayallerimiz yaratıcı bir kıvılcımla hayat bulur ve içsel dünyamızda neşe hep var olur.

Dikkat edin, eğer bir işi yaparken heyecan veya coşku duyuyor iseniz  aslında sezginiz size o olayın sizinle uyumlu olduğunun sinyalini veriyordur.O zaman o işte başarı kendiliğinden gelir.

Ama tam tersine kulağa ve göze (dünyevi duyularımıza) iyi görünmesine rağmen MIŞ gibi yapılacak kadar bile heyecan yoksa hatta bir zorunluluk hissi var ise ya o işi tekrar gözden geçirmek gerekir ya da zamanlama doğru değildir.

Kalp çakrası ,SEZGİ'lerimiz yoluyla bizi KENDİ MERKEZİMİZE bağlar.Bu bağlantıda kendimizi keşfederiz ve zihnimizle kendimize sürekli hatırlattığımız MÜKEMMEL OLMAYAN taraflarımızı OLDUĞU GİBİ SEVMEYİ ve HATALARIMIZI KABUL ETMEYİ öğreniriz.

Başkalarını sevmek her zaman daha kolaydır.Ancak kendimizi sevmek konusunda bu kadar az fikre sahipken başkalarını sevdiğimizi nasıl söyleyebiliriz?



Akılsız sevgi berraklıktan yoksundur,sevgisiz akıl ise soğuk,hissiz ve empatiden yoksundur.Aslolan zihnin kalbe hizmet etmesi ve bütünlük sağlanmasıdır.

Kalp çakra rahatsızlıkları ile güneş sinir ağı çakrası rahatsızlıklarını ayırt etmek güç olmakla birlikte şu sorulara verilecek yanıtlar yönlendirici olacaktır;

* Alkol,sigara,kumar,aşırı cinsel yaşam,uyuşturucu gibi alışkanlıklar

* Televizyon,bilgisayar,kitap ve hobilere aşırı vakit ayırma

* İşkoliklik,sürekli talep edilen meşgul biri olmak

*Aşırı ciddi/veya her şeyi hafife alan biri olmak

* Herkese bakma,herkesi kurtarma psikolojsi ve davranışlarında bulunmak

* Kışkırtma,öfkeli,acı veya intikam dolu kalmayı seçmek

* Aşırı analiz yapan,hep soru soran inceleyen,doğal davranmaktan kaçınan biri olmak

* Gelecek ile ilgili sabit bir korku durumunda yaşamak

* Geçmişten gelen pişmanlıklarla zihni sürekli meşgul etmek

* Kurtarıcı,kontrol edici,memnun edici,kurban rolleri ile GÜÇ oyunları oynamak

* Kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar dünyayı kurtarmak ile meşgul olmak

Bunlardan biri bile size tanıdık geliyorsa bir sonraki yazımızda belirteceğimiz hastalıklara aday olabilirsiniz.

O nedenle Kalp Çakra'sının sağlıklı olması için SEZGİLERİMİZİ dinlemeyi ve öncelikle kendimizden başlayarak AFFETMEYİ öğrenmemiz gerekli.

Zira Caroline Myss'in yazdığı üzere bir kişinin bedenine giren enerji çizgileri gözden geçirildiğinde bunların

% 80'inin halen geçmişle bağlantıda kaldığı
% 15'inin gelecekle bağlantılı olduğu 
sadece %5'inin ŞİMDİ'de kaldığı tespit edilmiştir.

Geçmişi serbest bırakmadan yeniye ve AN'a odaklanmanın yolu yoktur.

ŞİMDİ için bize gerekli olan ENERJİ SÜREKLİ KAÇAK VERMEKTE ve bugünümüze bir fayda sağlamamaktadır.




Sevgiyle Kalın

Kaynak: Dr Christine Page Şifayı Bedeninde Ara

25 Mayıs 2015 Pazartesi

İplerinizi koparın.Özgür geleceğinize doğru

İlk 3 çakranın dengesizliklerinde bizi neler beklediğini paylaştık bugüne kadarki yazılarımızda.

En çok gelen sorulardan biri de ’evet, yazdıklarınızı  biliyor ve kabul ediyoruz’ ancak enerji dengesizliklerini aşmak ve kendimizi daha iyi hissetmek için DAVRANIŞLARIMIZI NASIL DEĞİŞTİRECEĞİMİZİ, NEREDEN BAŞLAYACAĞIMIZI BİLEMİYORUZ?

İŞTE SİZE BİR BAŞLANGIÇ NOKTASI…

BU İKİ GÜÇLÜ DURUMU HAYATINIZA ALDIĞINIZDA ‘geçmişin enerjisini temizleyecek ve AN’a geleceksiniz’

GÜLİVERİN GEZİLERİ kitabını bir çoğumuz okumuşuzdur, hatta çizgi filmini, sinema filmini seyredenlerimiz de vardır.

Lilliput ülkesine gittiğinde Güliver, küçük adamlara göre fiziki açıdan DEV kadar büyük olsa da uykuya daldığının sabahı kendisini iplerle yere sabitlenmiş bulur.

Şimdi bu iplerin her birinin; geçmiş deneyimlerimizden kaynaklanan  ve bizim  GELECEĞE POZİTİF BAKMAMIZI engelleyen bizi SINIRLAYAN İNANÇ KALIPLARI ‘nı temsil ettiğini hayal edin...

Ne kadar KÜÇÜK OLURLARSA OLSUNLAR, bir araya geldikleri zaman bizi yere serecek kadar GÜÇ KAZANIYORLAR.

-  Hep annemin baskısı yüzünden böyle oldu! (kurban rolü, yargı ve kendini suçlama)
-  Köpekler ısırır, fazla yaklaşma! (korku ve güvensizlik hissi)
-  Kendini ön plana atma, çok dikkat çekersin, sonra zarar gelir! (kendini suçlama hissi)
-  Bunu yersen ŞU olur! (koşullar ve güvensizlik)
-  ÇOK çalışmazsan kazanamazsın! (seçeneklerin sınırlanması, güvensizlik)
-  Müzik dinleyerek ders çalışılmaz! (kendini suçlama)
-  Fazla samimi olma, kötü gününde sırların açığa çıkar! (güvensizlik, öfke, suçlama)
-  İnsanlara güvenilmez! (güvensizlik)
-  Seni incittiyse bir daha yüzüne bile bakma! (öfke, kızgınlık, güvensizlik)
    ….Vs…vs


Aslında bu tip İNANÇ cümlelerimizi yazsak tek başına hiç biri bizim için bir engel gibi durmayabilir.

Ancak birden fazlası birleşince bizim adım atmamızı, deneyim yaşamamızı ve cesaretimizi engelleyen bir sürü ipe dönüşüyor.

Ve bir gün;
*İSTİYORUM ama olmuyor!
*Kendimi bazen iyi bazen kötü hissediyorum!
*Ne olduğunu anlamadan moralim bozuluyor!
*Tam harekete geçeceğim bir şey beni durduruyor!  gibi cümlelere dönüşür.

Hareket etmemiz için o ipleri TEKER TEKER kesmemiz gerekir.

Geçmişle hesaplaşmanın en güçlü 2 yolu :

AFFETMEK ve ŞÜKRETMEK tir.

Affetmek konusunda bir çok kitap okudum, bir çok cd dinledim ve hepsine de hak verdim.
Özünde ortak tema olarak söyledikleri  “SIRTINIZDA ÇOK YÜK TAŞIYORSUNUZ. AFFETMEDİĞİNİZ HER OLAY VE KİŞİYİ TEKRAR DÜŞÜNDÜĞÜNÜZDE ; ‘ENERJİNİN KORUNUMU ‘ YASASI GEREĞİ, KIZGINLIK VE ÖFKENİZ DÖNÜŞÜME UĞRAMADIĞI İÇİN, ONU BEDENİNİZDE SAKLADIĞINIZ YERDEN  TEKRAR ÇAĞIRIYOR VE YAŞADIĞINIZ O ANLARI DAHA DA GÜÇLENDİRİYOR, KENDİNİZE ACI VERİYORSUNUZ” cümlelerine de yerden göğe kadar inandım.

Ama gün geldi nasıl olduğunu anlayamadan (!) bir şeyler öfkemi  tekrar tetikledi.  Bazı konuların aynı tazelikte, bazılarının ise hafiflemiş olarak oldukları yerde durduklarını, benim sadece konunun üzerini örtmüş olduğumu fark ettim.

Neden insan affetmekte zorlanır? sorusuna çok uzun zaman yanıt aradım.

Fark ettim ki aslında affetmediğim KENDİM idim…

Kişiler yaşanmış tecrübelerinde kendi korkularına, kendi bakış açılarına, kendi gelişmişlik seviyelerine, özetle kendi FİLTRE VE İNANÇLARINA göre bir tavır sergilemişlerdi. Ben de AYNI ŞEKİLDE kendi filtremle hareket etmiştim… Yani 2 keçi köprüde karşılaşmış hikayesindeki gibi öfke ve kızgınlık yaratan olaylara tekrar baktığımda DOĞANIN EN GÜÇLÜ KANUNLARINDAN ‘UYUM’ un orada olmadığını fark ettim. Herkes farklı FREKANSLARDAN yayın yapıyordu.

Affetmeye başladıkça  ve  tüm bu deneyimlerle hafifledikçe; sanki gözlerimde bir sis perdesi vardı ve açıldı, görüşüm netleşti…Yaşanmış tüm deneyimler artık FARKLI görünmeye başladı.. Duygularımı yönetmeye başladıkça daha OBJEKTİF davranabildiğimi fark ettim…

Aynı durum ŞÜKRETMEK için de geçerli..

Gözümüz hep çevremizde!…Hep dünyaya dair maddi konularda ciddi arzularımız var.. Çocuklarımızı yarıştırıyor onlara iyi davranmaya çalışırken her yaptıklarını eleştirip kıyas yaparak ruhlarını zehirliyoruz.. En iyi okulları (!), en iyi arabayı (!), en lüks evleri (!),  vs.. vs.. istiyor istiyor istiyoruz.

Kapitalist ve rekabetçi dünya düzeni ELDE ETME’ye odakladığı için, baktığımız yer HEP BİZDE OLMAYAN  yani bardağın BOŞ tarafı oluyor ve müthiş bir tatminsizlik duygusu yaşıyoruz…

Elde ettiğimizde de sevinci ne kadar sürüyor ???

Mutluluk hissi yaşayamadan yeni bir isteğe yelken açıyoruz…

Bu çarkı tersine çevirmenin tek yolu: ŞÜKRETMEK…

Her şey, ama sahip olduğumuz her şey  için; Yazabildiğim parmaklarım, gören gözlerim ,kuş seslerini duyan kulağım, bir adım atacak durumda olan bacaklarım, onlara enerji veren sistemim, yemekten zevk alan bedenim, ailem, onlara sarılan kollarım,dostlarım..vs..liste o kadar uzun ki

Şükretmeye başlamak NİAGARA ŞELALESİ gibi tüm bedeni canlandıran ve bize enerji veren  bir eylem.. Ayrıca alışkanlık haline geldiğinde karşılaştığımız her deneyimin özellikle KAZANÇ tarafına odaklanmamızı sağlıyor.

Bu yıllarda en çok duyduğumuz hatta çok sıkıldığımız, HEP AYNI (!) diye eleştirdiğimiz (+) pozitif duygular ve eylemler neden bu kadar gündemde sizce?

Çünkü bilim dünyası tarafından 1960’lı yıllarda başlayan, “duyguların ölçümlenmesi ve insan bedeninde yarattığı etkiler” konulu bir çok araştırma sonucunda pozitif (+) duyguların TÜM HÜCRELERİMİZİ besleyen, geliştiren ve hastalık olmaksızın yaşamımıza devam etmemizi sağlayan GÜÇLÜ DİNAMİKLER oldukları ispatlanmış durumda…

Aynen bir bitkinin,
·      Sağlıklı bir toprağa
·      Güneşe,
·      Suya,
·      Sevgiye ,
·      Kuşlara veya arılara  ihtiyacı olduğu gibi bizim de ;

· AFFETMEYE (DOLAYISIYLA SEVMEYE),
         · ŞÜKRETMEYE,
                · GÜVEN DUYMAYA   yani bizi destekleyecek duygulara ihtiyacımız var.

Ancak bu durumda  SÜRDÜREBİLİR ENERJİ ‘den bahsedebiliriz kendimiz için.

Yoksa bir aşağı bir yukarı, bazen iyi bazen kötü yani enerji sarmalinde merkeze yakınlaşıp uzaklaşmamıza bağlı olarak deneyimler yaşarız.

Hep İyi ve hep olumlu deneyimler istiyorsak GEÇMİŞİ ARKAMIZDA BIRAKMALI ve nötr enerji doluyu gören bir bakışla yakıtı her zaman en üst seviyede tutmalıyız.



Affetmek üzerine bir uygulama ;
Affetmek Üzerine(Edward M.Hallowal-Dharma Yayınları) gibi  bir çok kitap, Nil GÜN ’ ün affetmekle ilgili cd’leri ( Derin Affediş Meditasyonu,Affetmenin Özgürleştirici Gücü) gerçekten çok etkili oldu.

Sonucunda bana iyi gelen bir uygulamayı yaratabildim. Siz de kendiniz için bir metod yaratabilirsiniz;

Affetmek istediğim ana gidip kızgınlık ve öfke duyduğum kişiye sarılmaya çalışıyordum. Zaten çok şiddetli bir kızgınlık duygusu olduğunda pek de kolay olmuyordu bu sarılma anı. Onun içindeki korkuları, kısıtları, engelleri ve en nihayetinde içindeki çaresizliği ve çocuğu görmeye çalışıyordum ..YANİ KİŞİNİN ÖZÜNÜ…Nihayetinde davranış her zaman istediğimiz gibi sergilenemiyor..

‘Kızgınlığımı, öfkemi, çaresizliğimi  kabul ediyor ve serbest bırakıyorum ‘cümlesini inanıncaya kadar tekrar ediyordum (gözlerim kapalı, sessiz ve loş bir ortamda) ve ‘O durumu  yönetemediğim için kendimi affediyorum’ cümlesini de inanıncaya kadar tekrar ediyordum. Ayrıca karşımdaki kişiye de ‘ Bana yaşattığın deneyim için teşekkür ediyorum’ cümlesini de kalpten hissedinceye kadar tekrar ediyordum.
Bunu iş hayatında da uyguladım. Örneğin eleştirdiğim firmalara, bende öfke duygusu yaratan olaylara…



2 Mayıs 2015 Cumartesi

Kıyaslamanın zehrini ne temizler?

Şu ana kadar 
*KÖK ÇAKRA (Bu dünyadaki yerimizi algılayış şeklimiz),
*SAKRAL ÇAKRA (Kendimizle,çevremizle,doğayla ve evrenle kurduğumuz ilişki ve bu bütünün içinde kendimizi ifade şeklimiz) ve 
GÜNEŞ SİNİR AĞI ÇAKRA'sı (Kendimize verdiğimiz DEĞER-Yani ÖZDEĞER) ile ilgili dengesizliklerin bedenimizde hangi rahatsızlıkları oluşturabileceğini özetlemeye çalıştık.




Çakralar en alt düzeyde(kök çakrada) DÜNYADAKİ DURUŞUMUZU temsil eder ve yukarıya doğru çıktıkça BÜTÜNÜN BİR PARÇASI olduğumuz bilincine doğru bir farkındalık yaşatır bize.

Yani yukarılara çıktıkça ruhsal anlamda hafifleriz,daha dingin ve daha 3 boyutlu hatta daha da geniş (uzay) bakış açısına sahip oluruz.

Her biri farklı bir amaca hizmet ettiği için arzu edilen şey her bir çakranın DENGEDE ve GÜÇLÜ olmasıdır.

- KÖK çakrası dengede olan bir kişi yaşamdaki yerinden MEMNUNİYET duyar,
- SAKRAL çakrası dengede olan bir kişi kendisiyle ve tüm yaratılan varlıklarla güvende,açık ve saygı dolu bir iletişim kurar,
- GÜNEŞ SİNİR AĞI çakrası dengede olan bir kişi 'Kendisine DEĞER verir' ve değer hissi kişiye  başkalarına da aynı değeri vermesi ,hem kendisine hem başkalarına saygı,hoşgörü ve kabullenme ile davranması sonucunu doğurur.


  Bunun aksini yani DENGENİN BOZULMASI halini düşünecek olursak ,
- Kök çakra dengesizlikleri,kişinin DÜNYEVİ KONUMUNDAN memnun olmama ve dünyevi konumlarda endişe ,güvensizlik ,korku hissetme duygularını yaratır. (iş,ev,para,mal vs)

- Sakral çakra dengesizlikleri ,ilişkilerde güvensiz bir iletişim şekli,kendini şeffaf sergileyememe,şüphe içinde bir iletişim vs durumlarını yaratır.

- Güneş sinir ağı çakrasındaki dengesizlikler ,kendimize verdiğimiz değer bizi tatmin edecek düzeyde olmadığı için gözümüzü hep BİZDEN BAŞKA her şeye özellikle BAŞKALARINA,SİSTEME,YANİ DIŞARIYA odaklanmaya yöneltir ve bizi kendimizden git gide uzaklaştırdığı için içimizdeki boşluğu hep YARGI,ÖZENME dolayısıyla KIYASLAMA ve en sonunda AĞIR BİR YETERSİZLİK DUYGUSU altında ortaya çıkan ÖFKELİ olmaya iter.


O nedenle HÜCRE düzeyinde nasıl beslendiğimizi ,bizi nelerin güçlendirip nelerin zayıflattığını  çok iyi bilmemiz gerek.




Diyelim ki çok huzursuz bir yapımız olduğunu düşünüyoruz ,içimiz içimize sığmıyor birisi bir şey söylerken zihnimiz aynı anda diğer bir çok konu ile meşgul ve bir türlü ANDA kalamıyoruz?

Tüm bu bilgiler ışığı altında söyler misiniz lütfen NELER OLUYOR? Kendimizi hangi yönde beslemiş olabiliriz ki o düşünceler bizde  HUZURSUZLUK duygusu yaratsın?

  Abartarak örneklemeye ne dersiniz?
* Zaten ne yapsam istediğim gibi olmuyor?
* Şunu da yapamıyorum,
* O da öyle değil
* Zaten falanca kişi de bir türlü üzerine düşeni yapmıyor 
* Para da yetmiyor
* Zaman da yetmiyor ,bir sürü de yapılacak şey var.
* vs vs

Kıyas,sonsuz bir istekler tablosu ve YETERSİZLİK DUYGUSU...Hemen onu takip eden bir ENDİŞE DUYGUSU...Ardından rüzgar güçleniyor ve geleceğe yönelik olumsuz senaryolar artıyor..KORKU imparatorluğu gelip tahtını kuruyor..Artık bizi sürekli aşağıya çeken bir sarmalin içinde buluyoruz kendimizi..





Başkalarının bizim hakkımızda ifade ettiği sözler ,biz iyi hissetmediğimiz sürece bir işe yaramaz ve  sabun köpüğü misali yok olur gider.Motivasyon her zaman içimizden gelmelidir.

Kendimizi iyi hissettiren ,bizi besleyen şeyler her zaman ifade ettiğimiz gibi POZİTİF DUYGULAR'dır.

Pozitif duygularda kaldığımız sürece yüzümüz güler,yaratıcılığımız artar,cildimiz parlar,gözlerimiz ışıldar,daha verici hale gelir ve deyim yerindeyse parıldarız.

O nedenle DÜŞÜNCELERİMİZİ bir AVCI gibi dışarıdan izleme yeteneğimizi geliştirmeliyiz.

Bize zarar veren bizi ÇÖL'e döndüren düşünce kalıplarına rastladığımız an yerine BİZİ BESLEYECEK GÜÇLENDİRECEK YENİ BİR KALIP oluşturmalıyız.

Bir süre aynen yeni açılan yollarda olduğu gibi zihin eski yolu kullanma eğiliminde olacaktır.Ancak  NEREYE VARMAK İSTİYORUM? NASIL HİSSETMEK İSTİYORUM? sorusuna vereceğimiz yanıt bize her zaman yeni oluşturduğumuz yolu yani bizi besleyecek olan kalıbı kullanmamıza yardımcı olacaktır.

Her şeyi bilip de doğru yoldan sapmamıza, eyleme geçmemize engel olan şey KENDİMİZE olan inancımızla ilgilidir.

Geçmişte zihnimize ektiğimiz her olumsuz kalıbın yerine,yeni ve bizi besleyecek yeni bir inanç kalıbı tohumu ekilmelidir.

Bu aşamada 



Hücrelerimizi hangi sözlerin ,hangi müziğin ve hangi duyguların beslediğini keşfetmek için MASARU EMOTO'nun sitesini incelemenizi öneririm (.http://hado.com/ihm/water-crystals/p0001s-2/ )


Gelişimime katkı sağlayan Erickson Coaching İnternational-Denge Eğitim Merkezi'ne teşekkür ederim.

20 Mart 2015 Cuma

Takdir'in Gücü

GEREKTİĞİNDE  EVET  = ALMAYI KABUL ETMEK = KENDİME VERDİĞİM DEĞER
GEREKTİĞİNDE HAYIR = SINIRLARI KORUMAK    KENDİME VERDİĞİM DEĞER

Bu cümleler size kendinizi NASIL HİSSETTİRİYOR?


a) Niye yardım isteyeyim ki?
Yardım istersem zayıf görünürüm?
Kimseye muhtaç olmadan hayatıma devam edebilirim.
Kabul edeceğime onsuz kalırım daha iyi.
Kabul edersem şöyle düşünürler...(Onlar???)
Evet dersem böyle düşünürler ...(Onlar ????)
Hayır dersem kırılır..
Hayır dersem yanlış anlaşılır..
 gibi mi? Yoksa ,

b) İhtiyacım olduğunda yardım istemek hem bana hem yardım istediğim kişiye kendini iyi hissettirir.
Her şeyi tek başıma yapamam ki...Ama elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışırım
Evet demek beni esnek kılıyor..
Yardım istediğimde PAYLAŞTIĞIM için yaptığım şey bana yük gibi gelmiyor..Başka şeylere odaklanmaya enerjim kalıyor :)
Hayır'ı anlayışla karşılarsa derin dostluk kurabileceğimi biliyorum.Beni HER HALİMLE seviyor.
Hayır diyerek uğraşmak zorunda kalacağım bir çok seçeneği ortadan kaldırdım.Oh be!

gibi mi?


Şimdi izin verirseniz bir önceki yazıya dönsek..Hani her şey attığımız kodlarla ilgili idi,hani bir davranışta bulunuyorken önceki kayıtlar farkında olsak da olmasak da bizi etkiliyor idi...

Hani olaylar sadece BAKTIĞIMIZ gibi değil,ONLARI ANLAMLANDIRDIĞIMIZ gibi idi....

Kendimizle ilgili attığımız kayıtlar neler söylüyor? Hiç incelediniz mi?

Diyelim ki bir karar aldık ve iç seslerimizin hepsini bir GÜNLÜĞE yazmaya karar verdik.

Orada neler olurdu sizce?

Bir genelleme yapıp olumsuz bir örnekle başlayalım mı ? Bakalım hoşlanacak mısınız?

1) Çocuğumuz okula gidecek ve onu uyandırmaya başlıyoruz 
    (Kendisi kalkamaz= bana ihtiyacı var = Kendi başına uyanamayacak kadar rahat....)
2) Kahvaltıda sürekli bir ısrar var.. 
    (Hadi ye=kendini besleme gücüne sahip değil.Düşünemiyor..Ben olmazsam aç kalır)
3) İşe gittik ve baktığımız her yerde düzeltilecek bir şeyler buluyoruz.
    (DAHA İYİ YAPILABİLİRDİ= Yeterince iyi değil,ben olsaydım vs vs)
4) O kadar çok işiniz var ki müdürünüz veya amiriniz bir şey istedi,üstüne acil bir telefon,yetmedi yarım kalmış işin hemen talep edilmesi ve  çok sinirlendiniz..
   (Aslında öfkeniz kendinize : her şeyi yapıyorum ama yine de istediğim anda ve şekilde olmuyor...ben 
    yetersizim..Yetişmiyor desem veya yeni bir planlama istesem beceriksiz görüneceğim vs)
5) Arkadaşlarınızla buluştunuz.Sohbet yakın akrabalara (kayınvalide,görümce,eşe) geldi.Rahatlayacağım diye düşünürken kalktığınızda içinizin şişmiş olduğunu fark ettiniz.
    (Kendimi olduğum gibi ifade edemediğim için istemediğim şeylerin söylenmesine razı 
     oluyorum.Bu da beni daha da sinirlendiriyor.Yetersiz hissettiriyor..Çuvaldızı kendime batırmaktansa şikayet 
     etmeyi tercih ediyorum)
6)Akşam olur....bu süreç uzar gider.

Ertesi sabah artık kalkacak gücü bulmakta zorlanırız.

Tüm gün iç sesimiz KENDİ BENLİĞİMİZE SALDIRIR DURUR...

Bu da yetmez en yakınımızda kendisi için hep en iyiyi istediğimiz çocuğumuz ve en yakınımız için de SALDIRI anlamına gelecek davranışlarda bulunuruz.

Oysa ki BEDEN MUHTEŞEM BİR BİLGİYE sahiptir ve tüm amacı SİZİ KORUMAKTIR.

Bu tip olumsuz iç seslerin hepsini kanınıza karışan bir zehir olarak hayal edin....




Yıllarca İÇİNE DÖN kelimesinin bendeki karşılığını bulmaya çalıştım...

İçe dönmek meğer sadece GÜZEL YANLARIMI GÜÇLENDİRİP PARLATMAKTAN İBARETMİŞ.

Beden zaten varlığımı onurlandırmak için kodlanmış durumda ve verdiği mesajlar çok açık ; kendimi üzersem kötü hissettiriyor kendimi onurlandırırsam iyi hissettiriyor..

SÜRDÜRÜLEBİLİR şekilde iyi hissetmek için sloganım;
Tüm hücrelerini,iyi yaptığın şeyler için TAKTİR ET olumlu kod at...

Kötü diye bir şey yok ama şimdiki bakış açısıyla Kötü dediğin şey için de HANGİ DERİN VE BİLGE YÖNÜNÜ ORTAYA ÇIKARMAYA HİZMET EDİYOR? sorusuna çalış ve gelişime açık olduğun için yine kendini TAKTİR ET..

Zira yeni dünya düzeninde en kıymetli bulgular beyin gelişimini inceleyen bilim adamlarından geliyor ve onlar TAKTİR DUYGUSUNUN hem amigdala hem de korteks üzerindeki OLUMLU etkilerini çoktan ispatlamış durumdalar..



21 Şubat 2015 Cumartesi

Tüm bilgileri duygularımızla kodlarız

3.Çakra yani BENLİĞİN güçlü olması aşağıya doğru ve yukarıya doğru giden tüm çakralarda oldukça etkili olduğu için bu konu üzerinde detaylı olarak durmak istiyoruz.

Bebekleri DÜŞÜNÜN...Ne kadar şefkat duyarız onlara,severiz,sarılırız ,ilgi gösteririz..

Tüm aile üzerine titrer..Bulsak her şeyimizi vermek isteriz..Canımızı bile !

Aradan zaman geçer..Bebeğimiz bir kaç cümle konuşmaya ,bir kaç adım atmaya başlar..

İşte o zaman  o çok sevdiğimiz ,hiç bir yere sığdıramadığımız biricik varlığımızı KALIPLARLA SINIRLAMAYA ,KODLAMAYA başlarız....

Düşersin..!

Dikkat et. ! Tehlikeli..Cıs.!

Yapma..!

Köpek ..Isırır.. !

Kendini kimseye sevdirme.İnsanlar kötülük yapar..!

Aman elleme ,kırılır ,cam batar,canın yanar..!

Şunu yeme zararlı...!

Bunu yapma zararlı..!.

.....Uzar da uzar bu liste...Hepsinin temelinde KORKU,ENDİŞE,GÜVENSİZLİK VARDIR..

Halbuki en derin ve temel ihtiyacımız KENDİMİZİ GÜVENDE HİSSETME,ONAYLANMA'dır ve ebeveynler bu davranışları koruma içgüdüsü ile yapsalar da koydukları sınırlarla BENLİĞİMİZİ yaralar ,bizi zayıflatırlar DENEYİM YAŞAMAKTAN,HATA YAPMAKTAN KORKAR HALE geliriz.

Oysa ki insan olarak öğrenme şeklimiz DENEYİM YARATMAKTAN geçer.Yani yaşamalı sonuç çıkarmalı ve değerlerimize göre bu sonucu kaydetmeliyiz.

Şimdi gelin bu muhteşem insan sistemi tüm bu süreci nasıl algılıyor ve biz o sevdiğimiz varlığa bu davranışlarımızla neler yapıyoruz? 

BEN'ini nasıl yerle bir ediyor ve ömür boyu onu iç çatışmaya sürüklüyoruz:

Beynimiz tüm sistemimizi kumanda eden bir MERKEZİ SİSTEM şeklinde çalışır.

Başlangıçta sadece GENETİK KODLARI'mızı getiririz.

Sonrasında 5 duyumuz ile algıladıklarımızı ,beynimizin işlemesi yorumlaması sonucu SİSTEMİMİZE KAYIT ederiz.Artık hard diskimiz yavaş yavaş dolmaya başlamıştır.



"Yaşadıklarımızın duygu ile kodlanma" özelliği bizi yaşamımız boyunca etkiler.

Nasıl mı?

Diyelim ki işyerinde bir sorun yaşıyorsunuz.Yaşadığınız bu soruna ait duygunuz yıllar önce kayıt yaptığınız bir olayı çağrıştırdığı için sizde normalden çok daha fazla bir endişe ve gerginlik yaratabilir.

Ya da benzer bir durumu daha önce keyifle hallettiyseniz bir çok kişinin sorun diye gördüğü konuyu siz daha önce attığınız kayıttan gelen algınızla kolay kategorisine sokar ve dert etmeden üstesinden gelebilirsiniz.

Veya eşinizin "Ben ne söyledim şimdi?" diye ona göre basit ve önemsiz diye adlandırdığı bir cümle hard diskteki kayıtın özelliğine göre sizde bir öfke patlaması yaratabilir. Bazen siz de "ben niye bu kadar sinirlendim ki şimdi?" diye kendiniz bile anlam veremezsiniz tepkilerinize.

İnsanların çok büyük bir yüzdesi, günlük yaşamlarında sürüngen beyin ve duygusal beyinlerini kullanırlar. Yani sonuca dair düşünmeden reflesleri ile (önceki kayıtlar) tepki verirler.

   Dünya düzeni böyle işliyorsa yani
* Sınırsız imkanlara ve bilince sahip doğduktan sonra
* Öğrenilmiş kalıplarla sınırlanıp bozuluyorsak bu durumun üstesinden nasıl geleceğiz?

Bu sorunun cevabını çok seviyorum ,zira gerek ezoterik öğretiler,gerek dinsel inançları olanlar veya inanmayanlar yani herkes bu noktada buluşuyor :

İnsana, tüm canlılardan farklı olarak bir 'akıl' verilmiş. Yani seçme şansımız var ve bunu kullanabilmemiz için gerekli şey 'farkındalığımızı' yani dışarıdan bakan yönümüzü, yani görsel beynimizi geliştirmek.



Tekrar başa ve önceki iki yazımıza konu olan benliğimize dönersek , içsel benliğimizi güçlendirmenin önemini bir kez daha kavramış oluruz.

Zira ancak kendinden memnun,kendini destekleyen,iç sesi (+) de kalan bir benlik görsel beyni (korteksini) en etkili şekilde kullanabilir.

Tüm bu yazdıklarımızdan HAFIZANIN KAYIT YAPARKEN OLAYLARI DUYGU İLE KODLADIĞINI öğrendik.

O zaman kendimizi takdir eden, destekleyen kodlamalar yapsak eski (-) kodlamalar silinir mi?

Hayır , kodlanmış ve saklanan hiç bir kayıt silinmez ancak negatif (-) duyguların titreşimi tekrar hatırlatmak gerekirse çok düşüktür .Titreşimleri 20-75 arasında değişir.

(+) Duyguların ise titreşimleri çok yüksektir .Örneğin takdir etme 700 ,olumlu düşünme 500...

Bedenimizin saniyede 300 kez titreştiğini hatırlarsak (+) duyguları yaşadığımızda titreşim düzeyleri yüksek olduğu için bedenimiz her zaman onları kullanmayı seçer ve diğerleri kütüphane rafında tozlanmaya bırakılır ta ki bir tetikleyici onu devreye sokana kadar...

O nedenle kendimizi besleyecek , yaratılışımızdan gelen onaylanma ihtiyacımızı doyuracak şekilde benimizi güçlendirmeli ve desteklemeliyiz.

Bunun en kolay yolu sınırlarımızı belirlemek,gerektiğinde 'kim ne düşünür' demeden yardım almak,özellikle isteme, alma yönümüzü güçlendirmektir.

Kendimize dışarıdan baktığımızda mükemmel yaratılmış ve iyi hisseden, ışığıyla parlayan birini görmeliyiz.

Bu durumda başkalarının onayına ihtiyaç duymayız ve içsel gücümüz hayatta zorluklara bakış açımızı esnetir daha rahat kabullenme ve akışta kalma durumu yaratır.

Hayatımız kolaylaşır 


Kaynak : Erickson Collage (Denge Eğitim Merkezi) -Anadolu Üniversitesi Psikolojiye Giriş

14 Şubat 2015 Cumartesi

BEN'imiz yeterince güçlü değilse hangi hastalıklara yatkın oluruz?


Bir önceki yazımızda kendimize verdiğimiz ÖZ DEĞER'in hayat kalitemizi nasıl etkilediğini paylaşmıştık.

Ben'in güçlü olmasını ,zemini sağlam bir yerde inşa edilmiş,kaliteli bir yapıya benzetiyorum; Ne fırtınalar,ne seller, ne karlar onu sarsamıyor,dimdik ayakta duruyor böyle yapılar yıllarca.

Elbette ki her türlü doğa koşulu gibi biz de zorlayıcı bir çok durumla karşı karşıya kalıyoruz.
Kendimize verdiğimiz değer İRADE'mizi güçlendiriyor .

Güçlü bir irade ile zorluklar  karşısında kendimize saldırmadan,suçluluk duymadan NÖTR bir şekilde
"Olayları duygunu katmadan gör,kabul et ve ne gerekiyorsa onu yap" açısına dönüyor ve sadece ELİMİZDEN GELENİN EN İYİSİNİ YAPMA halini seçiyoruz.

Bu blogun düzenlenme amacı DUYGUSAL ENERJİ dengesizliklerinin vücudumuzda yarattığı veya yaratabileceği etkileri paylaşmak.

Bunun temel şartı ise "BEDENİMİZE DUYARLI OLMAMIZ,ONUN DA BİR İFADE DİLİ OLDUĞUNU FARK ETMEMİZ".

Bize kendini bazı uyarı işaretleri ile fark ettirmeye çalıştığı zaman ona saygı duyup can kulağı ile dinlememiz.

Peki bunu nasıl yapacağız? Bedenimizin ne söylediğini nasıl anlayacağız?

Doğrusunu söylemek gerekirse ben de başlarda bir hayli zorlanmıştım.Bir çok şeyi ezberlemeye çalışıyordum,boğaz ağrısı şu,akciğer bu vs diye.

Halbuki biraz BİYOLOJİ bilmek ve korteksi (ön beyni-düşünen beynimizi) harekete geçirmek yeterliymiş bunun için.

Şöyle ki;

3.Çakra bölgesi SİNDİRİM SİSTEMİMİZİ temsil ediyor.

MİDE,PANKREAS,DALAK,KARACİĞER,BAĞIRSAK ..

  Yani
* SİNDİRMEKTE ZORLANDIĞIMIZ
* HAYIR ,BU BÖYLE OLMAMALI DİYE KARŞI ÇIKTIĞIMIZ
* AFFETMEDİĞİMİZ
* DEĞİŞTİREMEDİĞİMİZ DURUMLARDA ÖFKE VE KIZGINLIK duyduğumuz

yani AKIP GİDEMEDİĞİMİZ durumlarda bazı hastalıklar bizi bekliyor konumda oluyor



Örneğin ;

Mide : Ağızdan sonra besinleri İLK PARÇALADIĞIMIZ yer.Yani BESİNLERİ İÇERİ ALDIĞIMIZ yer.Bu demektir ki mide sorunları genel anlamda "hazmedemediğimiz,akışta kalamadığımız,bu neden böyle oldu? dediğimiz" bir tavrı temsil ediyor.

Mide sorunlarında konulara NÖTR yaklaşmamız ve onları parçalara ayırarak sindirmemiz gerektiği sonucunu çıkarabiliriz.

Karaciğer birden çok fonksiyonu olan hayati bir organımız ve kan şekerini,vücut ısısını ayarlama,amonyağı üreye dönüştürme ve gibi kanın tüm sistemimizde en iyi şekilde kullanımını sağlama gibi görevleri var.Yani KAN vasıtasıyla bedendeki her yere ulaşıyor.
Demek ki öncelikle kandaki maddelere ait dengeyi bu organdan bileceğiz.(Tansiyon,kolestorel vs)

Karaciğer kan sistemi sebebiyle BASTIRILMIŞLIKLARI (öfke,kızgınlık) temsil eden organımız.

Dalak, yine kan sistemine bağlı bir organ ve zihin karmaşasını temsil ediyor.

Bağırsaklar mide tarafından parçalanmış besinlerin daha da küçültülüp bize faydalı olan kısmının kana verildiği yer.Yani İÇİMİZE ALMA,DAHA DA KÜÇÜLTME ,İYİCE SİNDİRME..
Örneğin,kendi fikrinizi söyleme gücünüz olmadığı için "Sorun yok hazmettim" diye bastırdığınızı sandığınız  bir konu  sonraki bir zaman diliminde karşınıza çıktığında sizi içten içe rahatsız ediyorsa bu konuyu bağırsaklar açısından ele almanız gerekebilir.
İyileşme yolu AFFETMEK  ya da gücünüzü elinize almak.Bu yolla sindirmek ve serbest bırakmak.



Yukarıda bazı hastalıkları,sebeplerini ve ne yapmamız gerektiğini görebilirsiniz.



Aşağıda yazacaklarımız Ben'imizi güçlendirir ve 3.Çakramızı dengeler.
1) Sarı renkli giysiler veya objeler kullanmak.(Aşırı aktif bir çakrada pembe ve yeşil)
2) Hayır demeyi öğrenmek..
3) Kendi duygularımızı ifade ettiğimizde hissettiğimiz utanç,suçluluk,pişmanlık gibi duyguları dönüştürmek..(yaptık bitti.felsefesi)
4) Tüm iyi özelliklerimizin farkında olmak ve bunları sıkça hatırlayıp bu özelliklerden keyif almak..
5) Kendimizi ,yaptığımız her İYİ ve GURUR duyduğumuz hareket için ödüllendirmek (gerek sözle gerekse sevdiğimiz bir şeyi yaparak)
6) Öncelikle kendimizi ve sonra başkalarını OLDUĞU GİBİ KABUL ederek "Hata" tabir ettiğimiz durumları gelişimin bir parçası olarak görmek

"KENDİMİ OLDUĞU GİBİ KABUL EDİYOR VE SEVİYORUM"

Kaynak: Christian Page-Şifayı Bedeninde Ara